7 Ekim 2014 Salı

Pİ'NİN YAŞAMI(LİFE OF Pİ) FİLM ÖZETİ VE REPLİKLERİ

***Film ilk bakışta fantastik bir hayatta kalma mücadelesi ve trajik bir hikaye vadediyor. Ama, izlemeye başladığınızda filmde birçok felsefik ve sosyolojik olguyu fark ediyorsunuz. Yann Martel'in kitabından uyarlama olan film, en genel olarak bir yaratıcıya inancın nasıl olabileceği konusunda temel bilgiler veriyor. Bu konuyu, ilerleyen satırlarda daha da açarak konuşacağız. Film, Pi adında bir çocuğun Hindistan'da egzotik bir hayvanat bahçesinde yaşarken, Pasifik'e doğru olan yolculuğunu konu alıyor. Pi, ailesinin sahip olduğu egzotik bir hayvanat bahçesinde yaşamaktadır. Sonraları, ailesi maddi durumlar nedeniyle Kanadaya taşınmak zorunda kalacaktır. Hayvanat bahçesindeki tüm hayvanlar bir japon kargo gemisine bindirilir ve yola çıkılır. Ama, Pasifik okyanusunun ortasında gemi batar. Ve bu andan itibaren Pi, uçsuz bucaksız okyanusun ortasında fantastik bir hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda kalır. Ama, filikasında yalnız değildir. Bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan ve 300 kiloluk bir Bengal kaplanı ile hayatta kalma mücadelesi verecektir.

***Film, 2012 yılının en iyi filmlerinden biriydi ve 11 dalda oscara aday gösterildi. Ve en iyi yönetmen dahil toplam 4 dalda oscar kazandı. İmdb TOP250 filmler listesinde 181. sırada yer alıyor ve aldığı oy ortalaması 10 üzerinden 8. Ayrıca, film fantastik ve özellikle görsel açıdan bir şölen niteliğinde. Yönetmen Ang Lee, hikayeyi bu tür öğelerle çok başarılı bir şekilde harmanlamış ve aldığı en iyi yönetmen ödülünü fazlasıyla haketmiş. Filmin, sonu ise Zindan Adası filmi gibi şaşırtıcı ve düşündüren bir soru ile tamamlanmış. Bu yüzden, izlenmesi gereken bir film olarak tavsiye ediyoruz kesinlikle...

FİLMİN GENİŞ ÖZETİ ve REPLİKLERİ
(izlemeyen arkadaşlar bu bölümü okumasın. Fazlasıyla spoiler içerir)
***Yeni yazacağı romanı için, Hindistanda ilginç bir hikaye arayan bir yazar, Pinin amcası vasıtasıyla Pi ile tanışıyor. Yazar ate düşünceye sahip biri ve Amca Mamafi Pinin hikayesinin onu Tanrıya inandıracabilecek ilginçlikte olduğunu söylüyor. Yazar da, hikayeyi dinlemek için Pi'nin evine misafir oluyor.

***Pi, çocukluğundan itibaren başlıyor anlatmaya. Hindistan, bildiğiniz üzere din ve kültürel çeşitlilik açısından çok karışık bir coğrafya. Hindu, inancında 33 milyon Tanrı var mesela. Birini memnun etsen geri kalan 32 milyonu nasıl memnun edersin tam bir muamma :) Tabi, sadece Hindu inancı da yok. Müslümanlık, hristiyanlık gibi diğer büyük dinlere inanan insanlar da oldukça fazla. Pi, çocukluğundan itibaren birçok dini inceleme, öğrenme fırsatı buluyor ve çocuksu sorgulamalarla (ki birçoğumuzun çocukken yapabildiğimiz fakat büyüyünce maalesef sorgulama ve merak yetimizi kaybettiğimiz için yapmadığımız) doğru inancı ve Tanrıyı arıyor. Babası ise, mantığın ve bilimin ön planda tutulmasını savunan, dinin karanlık olduğunu düşünen biri. Ama, oğlunun bu arayışlarına hiç karışmıyor ve doğruya kendi düşünceleriyle ulaşmasının daha iyi olduğunu düşünüyor. Ztn, dediğimiz gibi Hindistan coğrafyası da buna uygun.

                                   --PİNİN EN DOĞRU İNANCI ARAYIŞI--
Pi bir Hintli olduğu için, doğal olarak önce Hindu inancındaki Tanrılarla tanışıyor. Daha sonra Hristiyanlıkla tanışıyor. Ve kilisedeki papaza soruyor: 
+++Bir Tanrı bunu neden yapar ki, neden kendi çocuğunu sıradan insanların günahları için acı çekmeye gönderir'' 
ve 
+++Bu hiç mantıklı gelmemişti. Suçlunun günahlarının kefareti için bir masumu kurban etmek mi? Ne biçim bir sevgi bu?'' diye düşünür.
Daha sonra papaza sormaya devam ediyor:
+++Eğer Tanrı bu kadar mükemmelse ve bizler değilsek, neden bütün bunları yaratmak istedi ki? Neden bize zerre kadar ihtiyaç duysun ki?''
 Sorgulamalarına devam etmesine ve bazı şeyler mantığına tam oturmamasına rağmen İsa'yı git gide daha çok sever.  Müslümanlıkla tanışması ise, camide namaz kılan insanları görmesiyle başlar ve o sırada anlatıcı şöyle bir ifade kullanıyor: 
+++Tanrının işine akıl sır ermez. Ve böylece beni Onunla tanıştıran yine Tanrı oldu. Ama bu sefer ismi Allah'tı.
 ve şöyle devam ediyor:
+++Arapçam hiç iyi olmadı. Ama tınısı ve kelimelerin hissiyatı beni Tanrı'ya yaklaştırdı. Sala okunurken bastığım yer kutsal bir yere dönüştü(namazdan bahsediliyor) ve huzurun, kardeşliğin maneviyatını buldum'' 
Daha sonra ise yazarla arasında şu diyalog geçiyor:
Yazar: Öyleyse bir Hristiyansın ve bir Müslümansın
Pi: Ve bir Hindu tabii ki
Yazar: Ve bir Musevi sanırım
Pi: Yani, üniversitede Kabala dersleri de veriyorum. Hem neden olmasın ki? İnanç, bir sürü odası olan bir evdir.
Yazar: Ama şüphe için bir oda yok mu?
Pi: Sürüsüyle. Her katta hem de. Şüphe faydalıdır. İnancın canlı kalmasını sağlar. Sonuçta, sınanana kadar imanının gücünü bilemezsin.

***Daha sonra, Pi ve ailesi ekonomik nedenlerle Kanadaya taşınmak zorunda kalır. Hayvanat bahçesi işleten aile, tüm hayvanları bir Japon gemisine doldurur ama gemi fırtına nedeniyle batar. Bir filikaya binen Pi, okyanusun ortasında bir Bengal Kaplanı, bir Sırtlan, bir Maymun ve bir Zebra ile kalıverir. Susuzluk ve açlıkla mücadele etmek zorunda olan Pi, bir de bu vahşi hayvanlardan korunmak zorundadır. Acıkan hayvanlar birbirini yemeye başlar ve sonunda Pi namı değer Richard Parker(Kaplan) ile yalnız kalır. Pi, günler geçtikçe kaplanı eğitmeyi başarır, balık tutarak kaplanı besler ve aslında Kaplanın ordaki varlığı Pi'yi hayatta tutmaktadır. Ama susuzluktan ölmek üzeredirler. Sonunda, karşılarına bir ada çıkar suyun ve yiyeceğin bol olduğu bir ada. Ama, bilmedikleri şey adanın tamamının etobur bir organizma olduğudur. Pi ve Kaplanı, bu adadan ve günlerce sonra okyanustan da kurtulmayı başarır. Japon sigorta şirketi, geminin batma nedenini araştırmaktadır. Tüm ailesini kaybeden ve okyanusun ortasında günlerce aç susuz kalan, kendi iç dünyasıyla ve doğa ile mücadele eden Pi, başından geçen bu hikayeyi anlatır. Ama, şirket görevlileri böyle bir hikayenin mümkün olamayacağını, daha gerçekçi bir hikaye anlatmasını isterler. Çok büyük bir şok içinde olan Pi, diğer hatırladığı hikayeyi de anlatır. Diğer hikayede, Sırtlan aşçıdır, Maymun Pi'nin annesi, Zebra denizcidir. Kaplan ise, Pinin kendisidir. Yani, filikada kurtulan 4 kişi vardır. Aşçı kötü biridir ve herkese işkence edip Pi'nin annesini de öldürmüştür. Pi, sanıldığı gibi sadece açlık ve susuzlukla mücadele etmez aslında. Gördüklerinden ve yaşadıklarından çok fazla etkilenerek, kendini psikolojik olarak diğer hikayeye inandırır. Kaplanın hikayede Pi'yi temsil ettiğini söyledik, peki kayıkta bulunan 5. canlı olarak Pi'nin kendisi neyi temsil ediyor. Kaplanı besleyen ve hayatta kalmasını sağlayan Pi'nin kendisiydi. Bana göre, Pinin kendisi hikayede Tanrı figürünü temsil ediyor. Orada olmasa da, gözükmese de bir şekilde Pi'yi koruyordu. Bununla ilgili filmde şöyle bir replik var:
+++Tanrı bile beni terketmiş gözükürken, aslında kolluyordu. Acılarıma aldırış bile etmez gözükürken, kolluyordu.

***En sonunda ise, Pi ateist yazara soruyor. Çünkü, yazar hikayenin onu Tanrıya inandırmasını bekliyordu.
Pi: Okyanusta ne olduğuna dair sana iki hikaye anlattım. İkisi de geminin neden battığını açıklamıyor. Ve hiç kimse hangi hikayenin doğru hangisinin yanlış olduğunu ispatlayamaz.(Agnostizm) İki hikayede de gemi batıyor, ailem ölüyor ve ben acı çekiyorum. Peki, hangi hikayeyi tercih edersin?
Yazar: Kaplanlı olanı. O daha iyi bir hikaye.
Pi: Teşekkür ederim. Ve işte bu, Tanrı için de böyledir.

***Sonuç olarak Pinin yaşamı filmi, bize Tanrı inancını ve gerekliliğini, derinden  bir şekilde hissettirek anlatmayı başarmış kült bir sanat filmi diyebiliriz. Mutlaka izleyin ve izlettirin diyoruz. Ve haddimiz olmayarak ate düşüncedeki arkadaşlara da seslenelim. Tanrı inancına sahip olmak, yobaz olmayı veya bilimden mantıktan uzak olmayı gerektirmez. Benzer bir soruyu biz de soralım. Hangi hikayeyi tercih edersiniz? Yetim hakkı yiyenlerin, yolsuzluk yapanların, çocuk tacizci ve tecavüzcülerinin bu dünyada yaptıklarının yanına kar kaldığı hikayeyi mi? Yoksa başka bir yerde bir şekilde cezalandırıldıkları hikayeyi mi?






Devamını oku »